11 Mart 2016 Cuma

★Güller İçinde Yalnız

Merhabalar, uzun zamandır sizlerden uzak kalmıştım. Bir şeyler okumaya fırsat bulsam da pc başına geçip yorum yapacak gücü kendimde bulamadım. Nedeniyse bana kalsın. ;)

Tabi her gidişin bir dönüşü oluyor. Kafa dağıtmak amacıyla okumaya başladığım kitabın harika bir kurgu olduğunu görmek beni yorum yapmaya heveslendirdi. Hangi kitaptan mı bahsediyorum?


Tabi ki; Güller İçinde Yanlız'dan...
Gelin bu harika kitaba bir de yakından bakalım;



Henüz bebekken bir manastıra terk edilen Rosa'nın kundağına bırakılan gümüş anahtar, kimliğine dair tek ipucudur...

Rosa on beş yaşına geldiğinde çalışmak için gittiği villada, onu geçmişine bağlayacak başka ipuçları da yakalayacaktır. Ancak evin hanımı markizin, onun için ölümcül planları vardır. Yaşadığı acılar ve başlayan II. Dünya Savaşı ile Rosa, artık büyük bir planın parçasıdır. Hem kendisini hem de ülkesini kurtaracak özel bir kadındır o. Rosa'nın zeka, sezgi ve sevgi dolu olağanüstü kapasitesi bu zor yaşamda onun hayatta kalmasını sağlamak için yeterli olacak mıdır?

Floransa'nın kendisi gibi çekici ve güzel başlayan bu tarihsel roman, Mussolini döneminin öncesi ve sonrasını anlatarak sizi fantastik dünyasına davet ediyor. Yazar bu davette siz okurlara tutku, aşk, özlem, cadılık ve büyünün zengin ve masalsı dokumasından çok daha fazlasını vaat ediyor. Bu görkemli hikâyede zamanda yolculuğa ve hayatta kalma savaşına şahit olurken, gerçekliği de iliklerinize kadar hissedeceksiniz.
"Okumaya başladığınızda elinizden bırakamayacağınız harika bir hikâye..." Good Reading
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 496
Baskı Yılı: 2013
Dili: Türkçe
Yayınevi: Nemesis Kitap

Bir kitap düşünün: Hem tarihi kurgu olacak, hem tarihi olaylarla birebir kurgulanmış olacak, hem içerisinde fantastik ögeler barındıracak, hem de her canlıya farklı gözle bakmanızı sağlayacak...

Yazar Belinda Alexandra'nın okuduğum ilk kitabı "Güller İçinde Yalnız". Ama eminim ki dahası varsa son olmayacak ve tercih sebebim olacak. Bazı yazarlar vardır; duyarlıdır, empati kurdurur, hayattan kopmak bir yana hayatın en can alıcı yönlerini suratlarımıza çalar durur. 
Gözünüzün önünde canlanacak gerçek bir kurgu arıyorsanız; Rosa'nın hikâyesi tam size göre.
Rosa daha kundaktayken bir manastıra bırakılır ve reşit olana kadar orada kalır. Birgün kızına mürebbiye arayan Marki ile de hayatı geri dönülmeyen bir noktaya gelir.
Önce kendini Faşist sisteme karşı geldi diye hapishanede bulur. Ardından tecavüze uğrar. O da yetmedi hamile kalır ve bebeğini evli olmayan kadınların doğum yaptığı bir hastanede doğurur.
Hastane dedim evet. Hikâyemiz 1920-30-40'larda geçiyor. Yani artık motorlu taşıtlar, çeşmeler ve elektrik var. Olmayan tek şeyse huzur.

Bu hikâyenin İtalya'ya bambaşka bir gözle bakmamı sağladığını söylemeden geçemeyeceğim. Avrupa bugün hak edilen özgürlükler için aslında kendi içinde çok büyük acılar yaşadı. Sancılı süreci ise bedenleriyle ödeyen binlerce masum ama yürekli insandı. 
Eğer siyaseti ve dünya tarihini yakından takip ediyorsanız tarafsız bir gözden yazılan bu kurguyu okumanızı tavsiye ediyorum.
Hitler, Musollini ve tüm bu Diktatörlerin arasında Faşizanlık, Partizanlık yapan binlerce sivil.
Filler tepişirken; çimenlerin ezildiği, ama her zamanki gibi masum ve iyi yürekli insanların kazandığı harika bir hikâye!
"Fantastik bunun neresinde?" dediğinizi duyar gibiyim. O zaman çıtlatayım; Rosa ölü hayvanların, ahşap eşyaların ve insanların geçmişlerini görüyor. Bununla da bitmiyor; işe başladığı villadaki iki cadı da ona zaman zaman eşlik ediyor.
Hayata, umuda ve barışa dair harika bir hikaye. Uzun zamandır bu kadar yüreğe dokunanını okumamıştım.
Puan vermem gerekirse; tabiki 5 üzerinden 5!