20 Ağustos 2015 Perşembe

❤Kürk Mantolu Madonna

Bu ara hayal gailelerimden ölesiye bunaldım ve soluğu kitaplarda aldım. O nedenle bazen peşpeşe yorumlar gelirse anlayın ;)

Çok övülen, yerden göğe sığdırılamayan, fotoğralarının kitap kadar değerli olduğu bir kitaptır Kürk Mantolu Madonna. 

Sabahattin Ali'nin sonradan fark edilen ve fark edildiği andan itibaren değer biçilemeyen eserini duymayan eminim ki kalmamıştır. Bazen popüler kültürün bir parçası haline de getiriliyor ve buna eminim bir çoğumuz üzülüyoruz. Yaklaşık 1 asır önce yaşayan bir adama içinde yaşadığı yüzyılda değer biçemez ve değer vermezken, kör ölür badem gözlü olur hesabı sıkı sıkı sarılıyoruz. Ölü insan susar çünkü. Konuşma hakları yoktur. Haklarında çıkan hiçbir habere, şaibeye başkaldıramazlar. Sabahattin Ali yaşasaydı sanırım kitabını popülerlik malzemesi haline getirenlere kızardı. Onun ruhundaki bir adamdan bekleyeceğim bir hareket çünkü bu...

Neyse efenim geveze Esra susmak bilmez en iyisi yorumuza başlayayım. Adetten sayıldığı üzere öncelikle tanıtım bülteni efenim ;)


"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

Sayfa Sayısı: 164
İlk Baskı Yılı: 1998
Dili: Türkçe
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

****

Bazen nereden başlayacağınızı bilmezsiniz. Açıkçası ben de bilemiyorum. Neyse başlayalım bakalım...

İlk sayfalar sanılanın aksine Rauf Efendinin ağzından değil de Rasim'in ağzından anlatılıyor. O dönemde yaşanan finansal sorunlar, hayatlar ve ideallere adeta ayna tutuyor Rasim. Bize madalyonun arka yüzünü gösteriyor kendisiyle beraber. Bankadan atılmasının ardından yaşadığı ayma ile insanlara olan bakışı değişiyor ve aynı okuldan mezun oldukları bir arkadaşı sayesinde bir zaman sonra işe giriyor ve işte tam da orada başlıyor Rauf Efendi'nin hikayesi...

Sabırları zorlayacak derecede sessiz bir adam. Hakarete uğrasa sesini çıkarmayan, suçlansa kendini savunmayan... Canından bezmiş bir Almanca Tercümanıdır Rauf Efendi. Onun hikayesi ise öyle yürek dağlar ki... kitabın kapağını kapadığımda bir kaç dakika nefes alamadım. Onun hissettiği her acı ve her mutluluk kırıntısını ruhumda hissettim. Dili eski kelimelerden esintiler taşısa da bir çırpıda kendine alıştırıyor. İlk sayfalardan sıkılanların aksine karakterimizin hayata ve içinde bulunduğu insan cemiyetine dair tahlilleri keşke devam etseydi dedim. Bunlar bizlere yol gösteren nasihatlerdir. Romanlardan da insani dersler alınabilirliğini kanıtlayan pek çok kitaptan biri "Kürk Mantolu Madonna"

Rauf Efendi rahatsızlanıyor ve uzun zaman yatağından kalkamıyor. Ardından da son zamanlarda sessizce dostluğunu paylaşan Rasim'e iş yerindeki odasının çekmecesinin anahtarını veriyor ve her şeyi getir diyor... O her şeyin içinde öyle paha biçilemez bir hayat saklı ki... O herşeyin adı Maria Puder...

Maria bir ressam ve bir galeriye kendi portresi ile katılıyor. Bu zaman zarfında Rauf efendi babası tarafından Almaya'ya sabun üretimi alanında eğitim alabilmesi  için gönderiliyor ama genç Rauf hayal dünyasında yaşayan bir karakter. İçinde barındırdığı dünya ne kadar fantastikse dışarıya açılan pencere o kadar flu... Ama bir galeriye yolu düşüyor ve hayatında bir devrim oluyor. İşte o devrimin adı Maria Puder...

Sanırım çok spoi verdim değil mi? O zaman bir spoi daha vereyim. Rauf Efendi'nin hikayesini de kendi ağzından okuyacaksınız... Rasim'in vekaletiyle onun dünyasına konuk olacaksınız. İçinizde ince bir cızırtı peydah olacak Rauf üzüldükçe, içinizde kelebekler kanat çırpacak o sevindikçe... Rauf, Maria'yı çok sevmiş diyeceksiniz. Hayatın anlamını onda bulacak kadar...

Ben tüm sıkıntılarıma rağmen bir kaç saatte bu harika kitabı bitirdim. Kütüphanemde olmasından gurur duyduğum en harika eserler listesine kesinlikle girdi... Ve uzun zamandır Türk bir yazarın, yozlaşmamış, kirlenmemiş hikayesinde kendimi buldum. Kelimeler, sözcük kümeleri ve hayat hikayeleri... Acaba Rasim'in hikâyesi nasıl bitti..?

Hayatlarımız roman... Sevgiler...


19 Ağustos 2015 Çarşamba

★Bazıları Kalbini Dinler

Bu hafta kendimi şahane iki kitapla ödüllendirdim. Sıkıntılı dönemimi hem dualarla hem de farklı kalemlerle atlatmaya çalışıyorum. Ne kadar başarılı olabildiğim tartışılır tabiki...
İlk ödülüm:  Andy Jones'dan "Âşık Olmak Kolay Yanı, Ya sonrası" diğeri ise bugün kendimce yorumlayacağım "Bazıları Kalbini Dinler..."
İlk olarak tanıtım bülteni efendim;


O üzer.
O gider.
O hep uzak, o hep acı.
Yine de o.
İlle de o. 
Hep o.

Bir ses böler tüm düşüncelerini. Bir ses. Ne cılız ne de susacak gibi. Umutsuzluğun sessizliğine eşlik ederken o hep konuşur! 
"Vazgeçme!" 
Olmaz, dersin. 
"Olur!" 
İstemiyorum, dersin. 
"İstiyorsun!" 
Sus, dersin. Sadece sus.

Tüm örselenmişliğine inat son çırpınışıdır yüreğinin sana söylediği. 
Bin defa söyler: Beni dinle 
Milyon defa: Asla aşktan vazgeçme. 
Son kez atacağını bilse bile: Onu seviyorsun.

Sayfa Sayısı: 384
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Parodi Yayınları

****


Bazıları Kalbini Dinler... diyor Victoria Van Tiem. 
Ben de kitabın adına bakarak kalbimi dinledim ve okumaya başladım. İtiraf ediyorum ön yargılıydım çünkü ilk sayfalardaki yazım dilini fazlasıyla itici buldum, bunda çevirmenin mi editörün mü eksiklikleri vardı ya da yazarın yazım tarzına riayet mi edilmişti bilmiyorum ama eksiklikler keşke giderilseydi diyorum. Ama sayfalar zaman içerisinde hızla akıp gitti, tabi dil de bariz oranda düzeldi. İmla hataları ya yoktu ya da gözüme hiç çarpmadı. Bu bağlamda Parodi Yayınları'nı tebrik ediyorum. 

Gelelim hikayemize... Öncelikle bu film adlarına iyi bakın;

1. Sevginin Bağladıkları
2. Özel Bir Kadın
3. Bridget Jones'un Günlüğü
4. Benimle Evlenir misin?
5. İlk Aşk, İlk Dans
6. On Altıncı Doğum Günüm
7. Aşk Her Yerde
8. Bir Şey Söyle
9. Mesajınız Var
10. En İyi Arkadaşım Evleniyor

Shane ve Kengsington üniversitede birbirlerine âşıklardır fakat Kengsington bir partiden erken ayrılınca arkada bıraktığı sevgilisi akbabalar tarafından oyuna getirilir ve çiftimiz bu sebeple ayrılır.

Tam tamına 7 yıl ayrı kalırlar. Şu ana kadar...

Kengsington ailesi tarafından sevgi ve ilgiye aç bırakılan bir genç kız. Annesi onu değil de gelinlerini daha çok seviyor. Onunla alışverişlere çıkıyor, onun düşüncelerini önemsiyor ve ona daha çok gülümsüyor. Ailede herkes tıp alanında çalışırken Kenz'in (Kengsington) reklam ajansında çalışıyor oluşu bile utanç malzemesi olarak algılanıyor. Tam da bu noktada artık 30'larına gelen Kenz evlenmek ve çocuk sahibi olmak adına ailesinin gözüne girebileceği bir damat adayı seçiyor: Bradley...

Karakter kurgusu oldukça geniş, kurgu ise harika! O nedenle anlatım diline takılmayacağım bile. Ben kitapları yorumlarken şuna dikkat ediyorum: Finalini okuduktan sonra eğer hafızamdan ilgili kitap hakkında tüm anıları silseler tekrar okumak ister miyim? Harcadığım zamana değiyor mu? Farklı mı? Bana birşeyler katıyor mu? Bana hayal kurduruyor mu?

Sevgilinizle deliler gibi Romantik Komedi filmler izleyip repliklerine kadar ezberlemek ve türlü fantezilerle bunları canlandırmak ister miydiniz?

Shane seneler sonra terk ettiği ülkeye geri dönüyor ve kuracağı iş için ilham perisini seçiyor: Kenz!

Kenz'in çalıştığı reklam ajansı ise bir dar boğazda ve yeni çalışacakları şirketle mutlaka anlaşmak istiyorlar, aksi takdirde Kenz işten atılacak. Patronu "ne olursa olsun onu ikna et!" derken, Kenz karşısına seneler sonra çıkan ve bir zamanlar onu aldatan sevgilisini karşısında bulmanın şokundan da kurtulmuş değil. Shane birkaç şartla sözleşmeyi imzalarım diyor ve işte en sevdiğim ve kitabın en temel duygu akışını yöneten film sahnelerini canlandırmak geliyor...

Hollywood yıldızlarına hiç bu gözle bakmamıştım diyecek, siz de benim gibi o listeyi aratacak ve izlemek isteyeceksiniz biliyorum. İzlerken sehpanın üstünde "Bazıları Kalbini Dinler" size göz kırpacak. Öyle hayallere dalacaksınız ki kendi hayatınızı gözden geçireceksiniz. 

"Hayal ettiğim hayatı mı yaşıyorum?" diyecek, belki de yaşamak için adımlar atma ihtiyacı hissedeceksiniz. Son zamanlarda okuduğum en farklı kurguya ve hayal gücüne sahip kitaptı "Bazıları Kalbini Dinler"

Her zaman kalbinizi dinlemeniz temennisiyle... 

13 Ağustos 2015 Perşembe

❤Kurt Ruleti

Herkese merhabalar ;))

Uzun zamandır pek yorum paylaşmadığımın farkındayım aslında. Ama bu hiç okumadım anlamına gelmiyor, aksine çok fazla okuduğum ve yazdığım için fırsat bulamadım demek oluyor. Hasret kitabım raflara çıktı, fuarlar peşi sıra geldi ve yaşanan harika ve tatsız bir çok şey... 

"Bazen umutlanmak, bazense unutmak için okur insan..." (E.Y.) 

Ben bu zaman zarfında her ikisini de yaptım. Ama hiç yorum yapmaya fırsat bulamadım. Affınıza sığınarak yeniden başlıyorum.
Son okuduğum eser sevgili yazar dostum Alev Eleyan'ın "Kurt Ruleti" kitabı... Bakalım kitabımız bende nasıl hisler bırakmış ;)))

Öncelikle tanıtım bültenimize bakıyoruz efenim;

Sıra dışı bir kadın, aşkı unutmuş bir adam, duygusal çalkantılar içerisinde çılgın bir İtalyan.

Eylül, nam-ı diğer dişi kurt. Hayatı mücadelelerle dolu, olağanüstü zeki, güzel, güçlü ve sıra dışı bir kadın. Hayatında hiçbir zayıflığa yer yok sanıyordu. Aşk dışında. İlk aşk, tek aşk ve mutlak aşk. Yıllar sonra ilk aşkıyla karşılaştığı zaman, her şeyin karşısında güçlü durabildiği gibi onun da karşısında güçlü durabilecek miydi? Bir kumara benzettiği bu duygusal çatışmada kazanan mı olacak, kaybeden mi? Ve onunla yeniden karşılaştığında duygularına hükmü ne kadar geçebilecekti? 

Boran aşktan da, insanlara olan inancından da çoktan vazgeçmiş, buz kütlesi bir adam. Dişi kurdun vazgeçemediği saplantısı, kardeşinin baş belası. Hayatından memnundu, Eylül'ü tanıyıncaya kadar. Bir anda kendini boğazına kadar aşkın içine batmış bulacaktı. Bu kural dışı kadını baştan çıkarmayı becerebilecek miydi?

Ve… Eylül'ün diğer yarısı, baş ağrısı, dünyada her şeyden çok değer verdiği ikinci adam. Giorgio Da Montagna. Sevimli, çılgın, yakışıklı bir İtalyan mafyası! Boran ve Eylül karşılıklı kurt ruleti oynarken, kendisinin tek başına oynadığı kumarda kazancı ne olacaktı?
(Tanıtım Bülteninden)

***

Hikayemiz aykırı düşünceli bir ailenin basit olmak isteyen kızının düşünceleriyle başlıyor. Barbi bebekli bir saati bile banallik olarak gören ebeveynleri olan Eylül, ilk defa pikniğe gitmek istiyor ve ailesi onu şaşırtırak kabul ediyor. Sonrası ise kitabımıza kalsın. ;))

Alev Eleyan'ı epey zamandır tanımama rağmen hikayesini bu kadar geç okumuş olmam gerçekten beni utandırdı. Neden mi? Beraber bir çok işe imza atabileceğimizi fark ettim. Eylül ve Timur... dersem sanırım anlayacaksın canım arkadaşım. Timur ve Yusuf'un arkadaş olmasını isteyecek kadar yüzsüz bir arkadaşın var karşında :D 

Eylül Türk ve Dünya çapında yüksek IQ'su ile epey meşhur olan genç bir kız. Küçük yaşlardan itibaren el altından devlet tarafından eğitiliyor ve burada en büyük yardımcısı Timur. Timur kim mi?

Bizim su katılmamış vahşi ve eğitilmemiş manda yavrumuzun biricik arkadaşı! 

Boran Rüzgâroğlu...

Ortaya çıktığı ilk bölümlerden itibaren beni delirten, elime şamdan alıp ensesinin köküne köküne indirmem için habire kışkırtan şahsiyet! Bir adam bu kadar angut olamaz Allah'ım! 

Eylül ile geçmişleri çok eski lakin kızı bile tanımıyor! Hay ben senin got kafana! diye feryatlar ettim okurken.

Ve Merve... Boran'ın kız kardeşi. El bebek gül bebek büyüdüğüne bakmayın, Boran sayesinde hayatı resmen hapishanede geçiyor. Bir gece eğlenmek istemesi dahi şımarıklık olarak addedilen bir kızı düşünün. Eylül aynı durumda olsam karşımdakini siyanürle zehirlerim demekte kesinlikle haklı! 3:)

Eylül ve Boran resmen kedi ve köpek gibiler. Hani şimdinin değil, bizim çocukluğumuzun kedi ve köpekleri gibi! Birbirlerine hırlamaları, diş bilemeleri, laf sokmaları! O laf o kadar derine nasıl girer arkadaşım? derken Alev'in keskin zekâsına bir kere daha hayran olmamak işten bile değildi. Ah kedi ve köpek mi dedim a dostlar? Bildiğiniz kurtlar kurt! Kitabın adı cuk oturmuş anlayacağınız ;))

Kesinlikle üzerinde çok düşünülen ve kurgulanan bir kitap Kurt Ruleti. Bunu okurken bir kere daha anladım ve göğsüm kabardı. Bizler de böyle güzel ve eğlenceli eserlere imza atabiliyormuşuz be arkadaşım!

Gelelim Gio'ya... Kısaltılmış ismiyle yazayım keza ben de Boran gibi abidik gubidik bir isim yazabilirim şuracığa :D Spagetti, İtalyan makarnası ve niceleri! Doğru adını kullanmakta o kadar inat ediyor ki Boran, Eylül bildiğiniz deliriyor!

Sebebi ne peki? Ahhh! Tabi ki kıskançlık 3:)

Neden kıskançlık olduğunu okuduğunuzda daha iyi anlayacaksınız. Ama Gio adamın kareköküsün!!! dediğiniz sahneler de gelecek ;) Çöpçatan Gio iş başında :D

Ahh ben ne yaptım böyle? Bildiğiniz Boran yani nam-ı diğer "Ankara Makarnası" gibi dağıldım dostlar :D Yorum yapmakta tıkandığım ender kitaplardandı Kurt Ruleti. Türk bir yazarın kaleme aldığı kesinlikle anlaşılmıyordu. Öyle ki isimler yabancı olsa olay tamamdı. Dili sade ve pürüzsüzdü. Yabancı kelimeler yok denecek kadar azdı. Redakte konusunda ise gözüme batan 3. ağızdan anlatımla diyalogların iç içe oluşuydu. Okurun gözlerini rahatsız eden ve takibi zorlaştıran bu durumun altında umarım ki sayfa sayısı az olsun mantığı yoktur. Yoksa gerçekten yazık olur. 

Harf ve tırnak hatası ise bir elin parmaklarını geçmezdi. Çok fazla editör müdahalesine maruz kalan bir kitap olduğunu hissetmedim. Sanki yazarımız edisyonu yapıp editöre teslim etmişti. Yaklaşık 1 günde bitmesin diye sindire sindire okudum diyebilirim. Abartılı hiçbir sahne yoktu tam aksine "Ah Alevim buraları biraz daha detaylı işleseydin de doya doya okusaydım!" dedim. 

Evet itiraf ediyorum. Güzel kitaplar erken bittiğinde ben yazarıyla bildiğiniz kavga ediyorum :D Ama ne yapayım? Gerçi kim etmiyordur ki ;))

Şu an yorumuma geri dönüp baktım da bildiğiniz çorba etmişim. :D 288 sayfalık kitap ama bende etkisi devam ediyor. Alev Eleyan'ı ilk kitabı olmasına rağmen böyle kusursuz bir yapıta imza attığı için tebrik ediyorum. Sevgili yazarcım Merve ve Gio'nun hikayesini dört gözle bekliyorum inşallah. 

İlhamın bol olsun. Sen yaz, yaz da biz de adam gibi bir şeyler okuyalım. Kalemine sağlık meleğim ;)

Satın almak için Tıklayabilirsiniz ;)


4 Mart 2015 Çarşamba

İstanbul CNR Expo Kitap Fuarı-2015

Sanırım epeydir yeni haberlerle gelmiyordum, biliyorum çok vefasızım  ama kendimce de haklı nedenlerim vardı... Mesela ilk kitabım "Hasret" teslim edildi ve ilk fuarına hazırlandı. Fuar sonrasında seçkin kitapçılarda yerini almaya başlayacak ama öncelikle CNR kitap fuarında görücüye çıktı...


Ve bir de tabi ilk fuar heyecanıyla hemhal oldum. Daha ellerime alamadığım kitabımın gerçek mi yoksa bir halüsinasyon mu olduğuysa halen bende muallak :D
Hâl böyle olunca da kendimi garip hissetmekten alıkoyamıyorum.
7-8 Mart 2015 de ise 13:00-16:00 saatleri arasında sizlerle buluşabilmek için orada olmayı planlıyorum :))
Heyecanıma ortak olur musunuz?



Ayrıca Parola Ailesi yazarları Sevgili Müjde Aklanoğlu, Rukiye Kayaarslan ve Sena Yağmur Yalçın da okurlarıyla buluşacak ve kitaplarını imzalayacaklar...
Vel hasıl bizler tam kadro İstanbul'daki okurlarımızı CNR Kitap Fuarında bekliyor olacağız. 
Şunu belirtmeden de geçemeyeceğim :)
Ben ve Sevgili Rukiye Hanım Ankara'dan, Sena Yağmur Hanım da Zonguldak'dan sizler için km'ler aşacağız ve inşallah sizler de bizler için orada olabilirsiniz ;))

Kalın sağlıcakla... :* :* :*












★Baksana Talihe

Merhabalar:))
Yoğun bir haftayı daha geride bırakırken 7-8 Mart tarihlerinde gerçekleştireceğimiz imza günümüze hazırlıklarımız tam gaz devam ediyor ve stres atmak amacıyla ne yapıyoruz? Okuyoruz.
Çünkü okumak her derde devadır ;))
Merakla beklenen bir kitap yorumunda daha "Ben'ce" den merhaba ;) 
Sevgili Müjde Aklanoğlu'nun kaleminden Baksana Talihe daha raflarda yerini almadı lakin ben okuma şerefine nail oldum ve bakalım benim gözümden kitabımız nasılmış ;)
Öncelikle tanıtım bültenimiz efenim ;))

Müjde Aklanoğlu-Baksana Talihe

"Bugün sevip yarına unutacak kadar değil… Beyaza bulayıp seni, yok edecek kadar sevdim…" 

Bunu diyen karizmatik, yakışıklı, kendinden emin, ateşli, tutkulu, âşık adam… Şimdi küstah, kibirli olmasa da müsamahasız, despot ve bir o kadar da tehlikeli bir buzdolabı hâline dönüşmeseydi; Masal kaldığı yerden devam edecek… ti! Ta ki, korkaklığı uğruna hiç düşünmeksizin tüm gemilerini yakıp, limanlarını da ardından ateşe veren, gönlü kör kadın ortaya çıkana kadar...

Hazal Atmaca! Geçmişi sırlarla dolu, yüreği yaralarla kaplı, kendine güvenen ama erkeklere asla güvenmeyen, gözyaşları içinde aşkından ölse bile, burnunu sevdiği erkeğin mendiline silmeyen… Gururlu, masum, inatçı, tutkulu ve bir o kadar korkak bir âşıktı…Ya da öyle sanıyordu!

Yanlış anlaşılmalar uğruna, en savunmasız oldukları anda, geçmişlerinde yaşadıkları giz dolu pençelerin etlerine batmasıyla, geleceğin sırlı yarasından kaçmayı kafalarına koyan âşıklar… Kadere çelme takıp, kendi hayatlarına yön vermeye karar verince, yapacakları en büyük yanlışa, bile isteye imza atma gafletinde bulundular…Hayır, tabii ki bu nikâh defteri değil, olsa olsa yürekteki şeytanın başlattığı intikam senaryosunun, nefret oyunu olurdu! 

Onlar, susmaktan yüreklerinde pas tutmuş, kimselerin merak etmediği sır geçmişleriyle yüzleşirken, birbirlerinin yüreğinde açtığı hazin yarayı sarabilecek mi?
(Tanıtım Bülteninden)

Türkçe
640 sayfa
Parola Yayınları

Kör Talih yorumumu daha önce yayınlamış, yazarımızın farklı bir üslup kullandığını belirtmiştim... 
Baksana Talihe'de Kör Talih kadar mizah yoktu. Fazla laf kalabalığı yoktu.  Edisyon çok daha başarılıydı ve okuru kasmıyordu....
Yalnız, sanırım en büyük problem kitabın puntolarında göze çarpıyor. Sayfa sayısı çok fazla olan kitaplarda maalesef ki bu büyük bir sorun. Mizanpaj aşamasında puntolar küçültüldüğündeyse okura eziyet... 
Bu şu demek:
Normal puntolu bir kitapta 300 sayfada geçen hikaye bu tarz kitaplarda 150-180 sayfada sizlere sunuluyor. Eğer gözleriniz sağlamsa sorun yok ;) Neticede dolu dolu bir kitap okuyorsunuz ;) Sizi tatmin ediyor, doyuruyor ve tek kusuru da yazıların daha ufak olması oluyor ;))
Gelelim kapağına:
Kesinlikle "Beni almalısın!" diye bağıran sıra dışı bir kapak! Bu nedenle hem yazarı hem yayınevini hem de grafikeri kutluyorum. Tek resimle (Benim kitabım gibi :D) idare edileceğine; o kadar titiz bir çalışmayla bir konsept gerçekleştirilmiş ki gözlerinize inanamıyorsunuz. Her detay "Gel beni al!" diye bağırıyor. Afişi olsa duvarınıza assanız: yani o kadar!
Kör Talih'de gözleri kapalı olan Hazal'ımız artık gözlerini açmış ve arkası dönük, uzak Arda'mız artık daha ön planda ve önünü dönmüş. Eee leylekler, kuş yuvaları, kurbağalar derken o kadar güzel bir kapak olmuş ki kitabınızın güvenliği için çocuklarınızdan uzak tutmanızı tavsiye ediyorum :D
Ve gelelim hikayemize... Sanırım zurnanın zırt dediği yer burası oluyor...
Ne demiştim: Kitapların "Ben'ce"sini ve hiç bir etki altında kalmadan, usturuplu bir şekilde görüşlerimi paylaşmaya çalışıyorum. "Samimi bir dostun tatlı dilli eleştirisi; kötü niyetli birinin yılan dili eleştirisinden her zaman iyidir..." diyor ve at gözlüğüyle bakmadan kendimceyi aktarmaya çalışıyorum. Elbette hiç kimsenin gönlünü tek tek memnun etmek mümkün değildir ama benim gibi düşünebilecek okurların sesi olmak ve en azından tatlı yazarımıza elçi olabilmek istiyorum.

Gelelim yorumuma ;)
Hazal'ın kaçışı ve finali  2 bölüme ayırabilirim. Yaklaşık ilk 300 sayfa çok detaylı anlatılmıştı. Her detay en ince ayrıntısına kadar incelenmişti. Bölümler yaklaşık 40-50 sayfa uzunluğundaydı ve gerilim en üst seviyedeydi. Ardından gelen olaylar ise daha hızlı gelişti ve daha az detaya yer verildi.
Cinselliğin tavan yaptığı sahneler olduğunu mutlaka belirtmeliyim :D Bu konuda titiz okurlarımız eğer varsa hazırlıklı olsunlar. Sizleri ciddi manada ateşli sahneler bekliyor ;))
Tüyo vermek istemediğim için detaylara girmek istemesem de ilk defa bir kitapta gözlerimin dolmasını engelleyemediğim, bam telimde kırbaç gibi şaklayan, sinirden delirten ve canımı ciddi manada yakan sahneler vardı ve tüm bu sahneler hikayemizin tabiri caizse tadı tuzu olmuştu. Ve bir Müjde Aklanoğlu duyarlılığına daha şahit olacaksınız ki yine detay vermek istemiyorum. 

Ayhan...
Onu eminim çok sevecek ve onun yer aldığı sahnelerde içinizin burulmasına engel olamayacak ve ebeveynleriyle arasındaki diyaloglarını gözleriniz nemlenerek okuyacaksınız. Sosyal anlamda onun gibi yavrularımıza kitabında yer verdiği için Müjde Hanım'ı kutluyorum... 

Pınar...
Sanırım bu karaktere söyleyecek pek sözüm yok zira sözlerin bile kifayetsiz kalacağı bir karakter ve deli olacaksınız. 

Seçil teyze...
Onun gibiler aramızda yaşıyor ve belki annelerimiz, teyzelerimiz, halalarımız belki de bizler onun gibiyiz ya da onun yaşına geldiğimizde öyle olacağız... O nedenle ona fazla kızmayın :D

Kenan Bey...
Ahh ahh diyorum... 

Selin Hanım...
O bir anne... Anneliğin en güzel hali... Doğurmakla işin bitmediğini bizlere gösteren nadide bir kadın...

Arif...
Başta çok temkinli olsam da onun hakkında, finali nasıl etkilediğini gördüğünüzde kesinlikle Arif candır diyeceksiniz :D

Eda ve Doğu yine bizlerle birliktelerdi. ;))

Sevil... 
Ecem'den hallice bir hatun :D Çok seveceksiniz o kadar söyleyebilirim :D

Nazlı ve Narin :D
Tüyo vermek istemeyen okur  emojisi :D
Onlara bayılacaksınız :)))

Ve Tarık Bey
Yahu bu adamlar kökleri kurusun diye kesinlikle kısırlaştırılmalı :D

Ve hiç bir şey söylemeden çok şey söyleyen naçizane ben diyorum ki kitabın kapağını kapadığınızda yine doyamayacaksınız. Hikaye devam etsin isteyeceksiniz. Ve heveslerinizi Talih serisinin diğer kitabı "Şansa Bak"a bırakacaksınız. Müjde Hanım illaki Timur ve Azra'nın hikayesinde bizimkilere de yer verir değil mi? 
Ehh ne diyelim inşallah...:D

Kendimce eksikleri olsa da harika bir kitap ve hikayeydi... 
Okuduğunuza pişman olmayacağınız tam aksine okumadığınızda çok şey kaybedeceğiniz bir kitap Baksana Talihe...
Örf, adet, gelenek, göreneklerin titizlikle işlendiği, her detayın ve duygunun birebir anlatıldığı sahnelerde kendinizi, hayatınızı görebileceğiniz, kısacası bizim kültürümüzün özünü bulabileceğiniz nadide bir kitap...
Dimağına, emeğine, kalemine sağlık Müjde Aklanoğlu..

Velhasıl okuyun, okutun efenim ;))

Keyifli okumalar....


24 Şubat 2015 Salı

❤Burcu Bahtiyar-Ünlü Aşk

Merhabalar :) 
Malumunuz üzere ilk Kitabım artık teslim edildi ve kısmetse bugün-yarın raflarda yerini almaya başlayacak. bu kadar heyecanın arasında Ankara Ato Congresium Fuar Alanında 9.'su düzenlenen Ankara Kitap fuarı vardı ve Parola Yayınlarından Müjde Aklanoğlu ve Rukiye Kayaarslan okurlarıyla buluştu. Ben de geç kalmış olmanın üzgünlüğüyle de olsa onlarla geçirdiğim dakikaların tadını çıkardım.
Ve yolumuz harika indirimleri olan Ephesus Yayınları standına düşünce Burcu Bahtiyar'ın yeni kitabı "ÜNLÜ AŞK"ı almadan gidemedim. O kapak, o film şeritleri "gel beni al be oku!" dedi. Eee napalım her zamanki gibi cazip indirim ve iç sesimizin peşinden gittik ve epey bir kitap yüklenip fuardan ayrıldık.
Ben'ce "Ünlü Aşk" bakalım nasılmış Öncelikle tanıtım bülteni efendim :))



Burcu Bahtiyar-Ünlü Aşk

"O bir Türk. O bir kadın. O bir bodyguard. O ünlü film yıldızı Can Taker'ın seksi, havalı, belalı takıntısı...

KAREN YAĞIZ… 25 yaşında. Gençliğinin baharında. Ve hep yapmak istediği işi yapıyor, çünkü bu işte iyi! Ancak işinde hareketi sevse de, özel hayatı içler acısı derecede sıradan, rutin ve sıkıcı... Aslında Karen, bu sıkıcı ve rutin hayatından da memnun. Fakat her şeyin bir kırılma noktası var. Karen bir anda kendisini iki yakışıklı erkek tarafından kuşatılmış olarak buluyor!

CAN TAKER… O bir dünya starı. Kadınlar onunla birlikte olmak için yarışıyor ama onun peşinde olduğu tek bir kadın var; şımarık bodyguardı.

TOPRAK ise Karen'in en yakın arkadaşı, dostu... O olmadan geçen bir günü bile olmadı.

İki erkek, iki aşk, üstüne bir de suikastçı bir psikopat!
Karen için hayat bundan sonra diken üstünde bir maceradan ibaret…"
(Tanıtım Bülteninden)

EPHESUS YAYINLARI
Türkçe
496 sayfa

Öncelikle kitabımızın kapağından bahsetmek istiyorum. Gerçekten çok başarılı bir kapak çalışması olduğunu sanırım belirtmeden geçemeyeceğim. Son dönemlerde birbirine benzeyen çok fazla kapak görmeye başladığımızı hesaba katarsak, ne demek istediğimi zaten ilk gördüğünüz anda anlayacaksınız. Karen ve Can birebir kapaktaki fotoğrafla özdeşleşmişler. 
Gelelim sayfa içeriğine.... Akıp giden film şeritleri her bölüm başlangıcında hoş bir ayrıntı olmuş ve dış kapakla kesinlikle bütünleşen bir kitap. Bu anlamda emekleri geçenleri kesinlikle tebrik etmek istiyorum.
Edisyon anlamında hemen hemen hiç hataya rastlamadığım ender kitaplardan "Ünlü Aşk." Ve sanırım bu nedenle neredeyse 500 sayfalık kitabı 1 günde bitirdim. Bir kaç hata varsa da itiraf etmeliyim ki ben fark edemedim. Ama bir şeyi de söylemeden geçemeyeceğim.
Edisyon demek sadece imla kuralları ya da yanlış yazılan kelimeleri düzenlemek değildir, devrik cümleleri toparlamak ve okuru yormadan okutma sanatıdır. Açıkçası keşke biraz daha dikkat edilseydi demeden edemiyorum....
Ve hikayemize gelirsek eğer...
Sanırım beklediğim aslında bir reklam aşkıydı fakat hikaye öyle sürprizlerle doluydu ki şaşırdım kaldım. Yazarımızın hikayeyi en baştan itibaren ince ayrıntılarla kurgulaması gerçekten takdire şayan...
Karen tipik bir Türk kızı. Çok güçlü fakat çok güçsüz :D O nasıl bir şey demeyin işte çok bizden biri... Kuyruğu dik tutuyor ama yalnız kaldığında da ağlamaktan utanmıyor. 25 yaşına gelmiş ama bakireliğini muhafaza edebilmek adına canhıraş bir çaba gösteriyor. Baba mesleğine olan merakı onu bambaşka bir dünyaya sürüklerken af edersiniz tam bir safinaz! Burnunun ucunda ona deliler gibi aşık adamı göremiyor :))
Toprak... Karen'in dediğine göre Kenan İmirzalıoğlu'ndan bile yakışıklıymış :)) Ahh ahh diye derin bir iç çekesiniz geliyor. Ve o da tam bir Türk erkeği... Burnunun ucunda aşık olduğu kadın dururken yatmadığı, flört etmediği genç kız kalmıyor. Üstelik bunu da Karen'in yanında yapıyor ya yarabbim al birini vur ötekine!
Açıkçası Avrupai bir kitap beklediğimi kitabın karakterlerinin ne kadar da bizden olduğunu gördüğümde fark ettim. Son zamanlarda bir özentiliktir gidiyor. Bizim kültürümüzün biz farkında olmadan bize kattığı bazı şeyler var ki bunlar zamanla 5 duyumuz gibi, bedenimizde herhangi bir organımız gibi oluveriyor ve bu nedenle yazarımızı gerçekten kutluyorum. Okuduğunuzda çok yaşanılası bir hikaye diyebiliyorsanız bir kitap için; olay işte tam orada bitmiştir :)))
Gelelim Can Taker'e....
Ego delisi bir aktör beklerken karşımda bir anda Karen için endişelenen, araya bay'lı, bayan'lı mesafeler koyamayan bir Türk genci buldum. En yakın korumasıyla bile tabiri caizse canciğer kuzu sarması, kanka bir adam. Ve Karen ile karşılaşmaları...
İlk anlarda başlayan çekim hikaye boyunca artmaya devam ediyor ve tabii ki siz de okurken hop oturup hop kalkıyorsunuz. 
Can Taker'in başına sarılan bela bir süre sonra hepsini dart tahtasının hedefine oturturken; olaylar tesadüf-tevafuk karışımı bir hâl almaya başlıyor...
Hele de  öyle kilit bir nokta var ki ahhh ahh! Ne siz sorun ne ben söyleyeyim, en iyisi okumanız...
Bu arada bazı kurgusal boşluklar gözüme çarpmadı değil.Olayın bir Karen ağzından, bir Toprak ağzından bir de İlahi ağızdan anlatıldığı yerler biraz kafa karıştırsa da aslında iyi düşünülmüş, çünkü sadece Karen anlatsaydı diğerlerinin düşüncelerini bilemeyecek ve kitap bitene kadar delirecektik! Bu nedende çok şık gibi durmasa da bizleri düşünerek bu ayrıntılara yer veren Burcu Hanım'ı tebrik ediyorum. Sanırım tek ağızdan anlatılan kurguların okuru en çok hırpaladığı alan; diğerlerinin neler düşündüklerini bilememek oluyor. Ve kitabın finaline kadar diken üstünde kalıyorsunuz...
Final bölümünden önce keşke 1 bölüm daha olsaydı dediğimi inkar edemeyeceğim... Keşke 10 sayfalık da olsa  fazladan bölüm gelseydi. Belki de 41 kere maşallah dememiz için 41 bölüme tamamlansaydı :D 
Final anlamında tatmin olduğum pek söylenemez. Burcu Bahtiyar duy sesimi! diyorum...
Kesinlikle keyif aldığım bir kitap oldu ama adetim üzere not veremeyeceğim. Mutlaka okuyun diyor ve yazarımızı tebrik ediyorum. (Ama yine de doymayan okur!) Kitap keşke seri olsa demeden de edemeyeceğim....
Keyifli okumalar... 


7 Şubat 2015 Cumartesi

❤Kör Talih

Bu yoğun haftaları ne mi yaparak geçirdim? 
Ne siz sorun ne ben söyleyeyim... 
Öncelikle Wattpad Kış Festivali kapsamında Jüri üyesi olduğumdan dolayı elime gelen birbirinden harika kalemleri bir tarafıma aldım. Sonra Sürpriz yumurtadan çıkan CNR fuarı için kitabımı yetiştirmem adına yayın evimden gelen haberi diğer yanıma aldım. Arada derede kafam ne oldu? Tabi ki bi milyon :DD

Sonra bu da yetmedi Sevgili Müjde Aklanoğlu'nun bir türlü fırsat bulup okuyamadığım "Kör Talih" kitabını açık okumaya daldım. Üstelik tüm bunları yaparken çıkan bir sağ el bileğim var ve ben bildiğiniz hırmahışırım! Ahh dedim ya ne siz sorun ne ben anlatayım :D Sanırım epey birşey anlattım. 
Neyse efendim bırakayım bu dertleşme faslını da bir an önce "Kör Talih" yorumuma geçeyim değil mi? 
Evet ilk olarak tanıtım bültenine bir göz atalım....

Kör Talih-Müjde Aklanoğlu

"Büyük holdinglerin karizmatik başkanı, sınırsız servetin despot sahibi: Arda Mertoğlu! Topluma mal olmuş eşsiz bir Ceo, kadınların yüreğine taht kurmuş pervasız bir kral, çalışanlarının iyilik timsali sert görünümlü müsamahasız patronu...
Ama işler hiç ummadığı anda tersine döndü! Ufacık bir kız; es kaza hayatına sürpriz bir giriş yaptı, yaşamının tüm merkezine bir kraliçe idamesinde izinsizce oturarak, yüreğindeki yasak toprakları savaşmadan teslim aldı. Ve tüm dengeler altüst olurken, terazinin kantarı kaçtı.
Evet, Arda patavatsız oldu, Hazal düşünceli… 
Arda milyarla banyo yapıyordu; Hazal babası para vermezse meteliğe kurşun değil, kuru sıkı bile atamıyordu. Asiydi ama gurursuz değil…
Tamam, mahalle arası, edep yuvası, her çetrefilli işin olduğu arka mahalle bir ortamda büyümüş, ünlüleri televizyonda görüp, beyaz atlı prensle ilgili hayaller bile kurmamıştı. Keza asosyal hayatında, masalların gerçekleşmeyeceğini bilen ender genç kızlardandı.
Okulunun birincisi, babasının şamar oğlanı, abisinin bezelye beyinlisi, annesinin biricik kuzusu, ailenin dil yumağı, asi bebeciği…
Çirkin ördek yavrusu: Hazal…
O, daracık kaderin çemberinden inadına geçmek isteyince, isteklerinin arasında sıkışıp kalarak, Kör bir Talih'e denk geldi!"
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 720
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Parola Yayınları


  Müjde Aklanoğlu'nun diğer kitaplarını okuyanlar eminim ki bu kitabın daha farklı olduğunu fark etmişlerdir. Olaylar "güleriz ağlanacak halimize!" mantığıyla ve daha esprili bir bakış açısıyla işlenmiş. 
  Ve yaklaşık 500'lü sayfalara gelen kadar da bu tempo pek değişmedi. Ama beni nedense rahatsız eden bir taraf vardı...
   Kurgu kendine has ve çok güzel işlenmişti ama gereksiz laf kalabalığı maalesef dikkatimi çekti. Bazen sizi boğan, "artık sadede gelsen!" dedirten ve maalesef editörün maharetsizliğinden kaynaklanan devrik cümleler beni gerçekten okurken çok yordu. 
   Ne zaman ki 500'lü sayfalara gelmeye başladı kitap dili daha da sadeleşti. 3. Ağızdan yazılan şeyler karakterlerin ağzından dökülmeye başladı. Ben kitabın lezzetini o zaman almaya başladım. 
   Ve bir şeyi farkettim:
   Müjde Aklanoğlu'na dram yazmak fevkalade yakışıyor.
   Edisyon hatalarına değinmek dahi istemiyorum...

 Sanırım ülkemizde EDİTÖR kelimesinin anlamını "noktalama işaretlerini düzenleme ve yanlış kelimeleri düzeltme" olarak algılayanlar var ve bu da bu sektörün ne kadar da ti'ye alındığını gösteriyor.
   Kör Talih'e yapabileceğim tek eleştiri buydu ;)) 
Umarım yazarımız  Kör Talih'in devamı olan "Baksana Talihe" de gerçek kalemini konuşturur. 
 Arda'nın çaresizliği, Hazal'ın bir an bile yakasını bırakmayan mantığı ve o son sahneler... Öyle bir şekilde bitiyor ki ilk kitap başınızı taşlara vurasınız geliyor. Ama mantıklı düşündüğünüz ve empati yaptığınızda "evet ben de kesinlikle böyle davranırdım!" diyorsunuz.
 Okuyalım mı derseniz eğer vereceğim cevap "Kesinlikle!" olur.
   Fiziksel engellerine rağmen seven, sevdiğini inkâr eden, sevilmeyi deli gibi arzu eden bir adam ve bir "KÖR" gibi aleve uçan pervaneler gibi Arda'ya uçan bir Hazal...
  Onlarda tutkunun, arkadaşlığın, şefkatin, sevginin binbir rengini bulacaksınız... 
 Ve eminim en başta gördüğünüz tüm o hatalar geçici finalde tüm ehemmiyetini yitirecek...
Bu nedenle demem o ki; KÖR TALİH ellerinizdeyse ve okumaya başladıysanız sonuna kadar gidin!
Eminim ki 2. kitabı dört gözle bekleyeceksiniz...

Keyifli okumalar....