Bu ara hayal gailelerimden ölesiye bunaldım ve soluğu kitaplarda aldım. O nedenle bazen peşpeşe yorumlar gelirse anlayın ;)
Çok övülen, yerden göğe sığdırılamayan, fotoğralarının kitap kadar değerli olduğu bir kitaptır Kürk Mantolu Madonna.
Sabahattin Ali'nin sonradan fark edilen ve fark edildiği andan itibaren değer biçilemeyen eserini duymayan eminim ki kalmamıştır. Bazen popüler kültürün bir parçası haline de getiriliyor ve buna eminim bir çoğumuz üzülüyoruz. Yaklaşık 1 asır önce yaşayan bir adama içinde yaşadığı yüzyılda değer biçemez ve değer vermezken, kör ölür badem gözlü olur hesabı sıkı sıkı sarılıyoruz. Ölü insan susar çünkü. Konuşma hakları yoktur. Haklarında çıkan hiçbir habere, şaibeye başkaldıramazlar. Sabahattin Ali yaşasaydı sanırım kitabını popülerlik malzemesi haline getirenlere kızardı. Onun ruhundaki bir adamdan bekleyeceğim bir hareket çünkü bu...
Sabahattin Ali'nin sonradan fark edilen ve fark edildiği andan itibaren değer biçilemeyen eserini duymayan eminim ki kalmamıştır. Bazen popüler kültürün bir parçası haline de getiriliyor ve buna eminim bir çoğumuz üzülüyoruz. Yaklaşık 1 asır önce yaşayan bir adama içinde yaşadığı yüzyılda değer biçemez ve değer vermezken, kör ölür badem gözlü olur hesabı sıkı sıkı sarılıyoruz. Ölü insan susar çünkü. Konuşma hakları yoktur. Haklarında çıkan hiçbir habere, şaibeye başkaldıramazlar. Sabahattin Ali yaşasaydı sanırım kitabını popülerlik malzemesi haline getirenlere kızardı. Onun ruhundaki bir adamdan bekleyeceğim bir hareket çünkü bu...
Neyse efenim geveze Esra susmak bilmez en iyisi yorumuza başlayayım. Adetten sayıldığı üzere öncelikle tanıtım bülteni efenim ;)
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
Sayfa Sayısı: 164
İlk Baskı Yılı: 1998
Dili: Türkçe
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
****
Bazen nereden başlayacağınızı bilmezsiniz. Açıkçası ben de bilemiyorum. Neyse başlayalım bakalım...
İlk sayfalar sanılanın aksine Rauf Efendinin ağzından değil de Rasim'in ağzından anlatılıyor. O dönemde yaşanan finansal sorunlar, hayatlar ve ideallere adeta ayna tutuyor Rasim. Bize madalyonun arka yüzünü gösteriyor kendisiyle beraber. Bankadan atılmasının ardından yaşadığı ayma ile insanlara olan bakışı değişiyor ve aynı okuldan mezun oldukları bir arkadaşı sayesinde bir zaman sonra işe giriyor ve işte tam da orada başlıyor Rauf Efendi'nin hikayesi...
Sabırları zorlayacak derecede sessiz bir adam. Hakarete uğrasa sesini çıkarmayan, suçlansa kendini savunmayan... Canından bezmiş bir Almanca Tercümanıdır Rauf Efendi. Onun hikayesi ise öyle yürek dağlar ki... kitabın kapağını kapadığımda bir kaç dakika nefes alamadım. Onun hissettiği her acı ve her mutluluk kırıntısını ruhumda hissettim. Dili eski kelimelerden esintiler taşısa da bir çırpıda kendine alıştırıyor. İlk sayfalardan sıkılanların aksine karakterimizin hayata ve içinde bulunduğu insan cemiyetine dair tahlilleri keşke devam etseydi dedim. Bunlar bizlere yol gösteren nasihatlerdir. Romanlardan da insani dersler alınabilirliğini kanıtlayan pek çok kitaptan biri "Kürk Mantolu Madonna"
Rauf Efendi rahatsızlanıyor ve uzun zaman yatağından kalkamıyor. Ardından da son zamanlarda sessizce dostluğunu paylaşan Rasim'e iş yerindeki odasının çekmecesinin anahtarını veriyor ve her şeyi getir diyor... O her şeyin içinde öyle paha biçilemez bir hayat saklı ki... O herşeyin adı Maria Puder...
Maria bir ressam ve bir galeriye kendi portresi ile katılıyor. Bu zaman zarfında Rauf efendi babası tarafından Almaya'ya sabun üretimi alanında eğitim alabilmesi için gönderiliyor ama genç Rauf hayal dünyasında yaşayan bir karakter. İçinde barındırdığı dünya ne kadar fantastikse dışarıya açılan pencere o kadar flu... Ama bir galeriye yolu düşüyor ve hayatında bir devrim oluyor. İşte o devrimin adı Maria Puder...
Sanırım çok spoi verdim değil mi? O zaman bir spoi daha vereyim. Rauf Efendi'nin hikayesini de kendi ağzından okuyacaksınız... Rasim'in vekaletiyle onun dünyasına konuk olacaksınız. İçinizde ince bir cızırtı peydah olacak Rauf üzüldükçe, içinizde kelebekler kanat çırpacak o sevindikçe... Rauf, Maria'yı çok sevmiş diyeceksiniz. Hayatın anlamını onda bulacak kadar...
Ben tüm sıkıntılarıma rağmen bir kaç saatte bu harika kitabı bitirdim. Kütüphanemde olmasından gurur duyduğum en harika eserler listesine kesinlikle girdi... Ve uzun zamandır Türk bir yazarın, yozlaşmamış, kirlenmemiş hikayesinde kendimi buldum. Kelimeler, sözcük kümeleri ve hayat hikayeleri... Acaba Rasim'in hikâyesi nasıl bitti..?
Hayatlarımız roman... Sevgiler...